Veee blogumun 2. konuk yazarıyla karşınızdayım :) Geçtiğimiz yaz katıldığım Karadeniz gezisi sırasında tanıştım Çelkan ailesi ile. Sevgili Zuhal Hanım eşi Armağan Bey ve dünya güzeli Elif. Çok mutlu oldum onları tanıdığıma. Zuhal Hanım Facebook üzerinden okuduğu kitapları ve gezdiği yerleri paylaştığı bir sayfaya sahip sayfaya göz atmak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz :) Armağan bey de çektiği şahane fotoğrafları kendi sayfasında paylaşmakta Armağan Celkan Photography için tık tık :) Eh bu kadar güzel fotoğraf çekip hem de güzel anlatan birini bulmuşken konuk almamak olmazdı :) Buarada eğer bir Karadeniz Turuna giderseniz ve Madame Rottenmeier gibi bir hanım sizi tur rehberi şeklinde karşılarsa bilin ki aynı turdaymışız :))) Şimdi geçelim güzeller güzeli Karadeniz'i Zuhal Çelkan anlatımıyla ve Armağan Çelkan'ın fotoğraflarıyla okumaya :)
Karadeniz ayrı bir sevda, 2008 yılında ilk kez Doğu Karadeniz’e vardığımızdaki heyecan dün gibi aklımda. Her zamanki gibi çiseli bir hava, doğa çıldırmış, her yerden sadece yeşil fışkırıyor. Toprağı göremiyorsun bile, doğanın karşısındaki acziyetinin ayırdına varıyor ilk başta insan. Doğa insansız yaşayabilir ama insan doğasız asla. Sınırlarımızı aştığımız her noktada felaketlerle karşılık veriyor bize, ama biz anlayamıyoruz bazen. Müthiş bir yağlı boya tablonun içinde yol alırken ki heyecanım dün gibi aklımda ve 3. kez Karadenizdeyim. Bu sefer uçaklı turla geliyoruz ve doğrudan Trabzon’dan başlıyoruz. Trabzon’da tüm ekip buluştuktan sonra kıyı şeridinde doyumsuz bir yolculuk ve ilk durak Borçka-Karagöl. Kaçkarların en yüksek noktası olması sebebiyle zorlu bir minibüs yolculuğuyla 2 saat civarı sürüyor, Hopa’dan sonraki yolumuz. Yolun son kısmında, bir de akşamüzeri olmasından puslu, sık bir ormanın içinde, gizemli yolculuğun sonunda karşılaştığımız manzara muhteşem.
Burada çadırları da görüyor ve çadır kampının ne kadar güzel olacağını düşünerek hayallere dalıyoruz. Sonbaharının nasıl bir renk cümbüşü olacağını düşünemiyorum bile, kesinlikle görülesi.
Geç bir saate kalmış olmamızdan ve yolun da uzunluğundan dolayı çok vakit geçiremeden dönüşe geçiyoruz, karanlıkta çılgın virajlarda uça uça Hopa’ya geliyoruz akşam 9 civarı. Sabah 5‘te başlamış ve Elif’in deyimiyle “bitmeyen bir gün” ün ardından son gücümüzle otele yerleşip, yemek atıştırıyor ve odalara çekiliyoruz. Sabah 4 gibi Batum’a hareket edileceği söyleniyor, kapıda kuyruk beklenmemesi için, ama bu zorlu günün ardından o saatte çocukla tekrar yola çıkmayı göze alamadığımdan biz ana-kız Batum turuna katılmamaya karar veriyoruz. Gezinin sonunda toplamını değerlendirdiğimizde ekiptekilerin çoğu gezinin en çarpıcı kısmının Batum olduğunu söylüyor (özellikle Botanik Bahçesi) , bir sonraki sefere hevesimizi öteleyerek öğleden sonra tura yeniden ekleniyoruz. Bu sefer minibüslerle Zilkale-Palovit turundayız. DAHA ÖNCEKİ Karadeniz seyahatlerimizde hep niyetlensek de bir türlü fırsat yaratamadığımız meşhur Zilkale. Kaptan bölge halkından olduğundan ve kendi deyimiyle sadece şoför değil turizmci olduğundan Borçka yoluna göre hem çok daha keyifli hem de her aşamasında bilgilendirildiğimiz dolu dolu bir yolculuk geçiriyoruz. Zilkale tahminlerimizin çok ötesinde muhteşem konumuyla büyüleyici bir kale…
Buradan doğru Palovit şelalesine, bazıları şelalenin yanına da iniyor ama yukarıdan da manzara öyle güzel ki…Minibüsten Palovite doğru yürüdüğümüz 500 mt yolda yine doğa çıldırmış, her yerden yeşil ve su fışkırıyor.
Zilkale ve Palovit kesinlikle es geçilmemesi gereken iki nokta, bu seferlik Elevit’i yine göremiyoruz ama kesinlikle sonraki turlara eklenecek bir rota olarak aklımızda.
İkinci günün gecesi Ayder'de konaklıyoruz, ama çok sisli-puslu bir akşamüzeri geldiğimizden pek birşey anlaşılmıyor. Gece Dolunay, puslu hava ve dağdaki ağaçların gölgesinden oluşan manzara muhteşem. 3. gün sabahında güneşle uyanıp mutlu oluyoruz, Ayder klasiği Gelintülü Şelalesine uğrayıp Uzungöle doğru yola devam ediyoruz.
Ayder her geçen gün onlarca yeni inşaatın doğayı katletmesi ile güzelliğini yitirdiğinden, bir an önce gidip görmenizde fayda var. Uzungöl ‘de bu sefer panoramik tepeye çıkamadığımız için o muhteşem manzarayı tam yakalayamıyoruz ama yine de müthiş bir güzellik.
Maalesef son yıllarda Araplar sezonluk kiraladığı için yerli turistler hemen hiç konaklayamıyor burada, kendi toprağımızda biz turist gibiydik vesselam. Aynı günün akşamı Trabzon-Kayabaşı yaylasına geçiyoruz konaklama için. Yine minibüslerle 2000 metre çıkıyoruz. Yolda manzara müthiş, bir ara görüş mesafesini sıfıra düşüren bir sis bastı, ama kısa bir süre sonra buluta girdiğimizi anladık ve çıktığımızda muhteşem bir manzaranın ortasındaydık, bulutların üzerinde, bulut denizinde. Gezinin en güzel anlarından biriydi bu, hemen fotoğrafladık.
Gece Kayabaşı yaylasında bungalov evlerde kalıyoruz, tek derdimiz burada sadece bir gece geçirecek olmak, kesinlikle daha sonra bu yaylaya tekrar gidip birkaç gün oksijen komasına girmeyi isteyerek ayrııyoruz.
Bungalowlar temiz ve konforlu. Sabah kapıyı açtığımızda yemyeşil çimenler ve parlak bir güneş bizi bekliyor. Tur işinin tek handikapı sürekli acele etmek zorunda olmak, tadını çıkaramamak...Yine bulutların üzerinden inerek uzuuun bir yolculuk sonrası, Gümüşhane Torul'daki Karaca Mağarası'na gidiyoruz, yolda Hamsiköy'ün panoramik manzarası ile büyüleniyoruz, sanki bir tablonun içine girmiş gibi…. Tabii ki Hamsiköy'ün sütlacını da tadarak dönüyoruz.
Mağara içinde fotoğraf çekmek yasak, ama yolu o civara düşenlere mutlaka tavsiye ederim, özellikle Elif bayıldı sarkıt ve dikitlere. 1500 m2'lik alanıyla ve element zenginliğiyle dünyanın 2. mağarası olduğu söyleniyor ve biz de sonunda 3 saatlik yola değdi diyerek dönüyoruz neyse ki, en son Atatürk Köşkü ve alışveriş molalarıyla turu tamamlıyoruz.
Karadenize defalarca daha gitmek isterim, ama turla çok keyif alamıyorum, ilk kez gidene belki iyi gelebilir ama bir kez gidip zihninde bir harita oluşturduktan sonra doğayla bütünleşmeye tek başına gitmekte yarar var. Yaylalar özellikle güzeldi. Ölmeden önce yapılması gerekenler listesinde Karadeniz turu mutlaka olmalı vesselam.
Zuhal Hanıma çok teşekkür ediyorum bu güzel ve anı dolu yazı için. Ben de gezi boyunca favorimiz olan şarkıyı buradan paylaşmak istedim. Sözleri çok anlamlı değil mi? Ya ben anlatamadum ya sen anlamayisun :))) Aramızdaki kaprisli aşıklara gelsin.. Vallahi fazla nazın aşık usandırdığını ben bir kez daha buraya not düşmüş olayım ;)
Hiç yorum yok:
Yeni yorumlara izin verilmiyor.