Bu yazıda size şu ana dek yaptığım en anlamlı ve huzurlu yolculuklardan birini anlatmak istedim.
8 Martta Kadın Meclisleri'nin Sakarya İl Direktörlüğü görevini üstlendim ve kadınlarla aktif çalışmaya başladığımdan beri de "kadın dayanışmasını nasıl somut kılabilirim?" Sorusu hep aklımdaydı ve aklıma cezaevlerinde anneleriyle kalan çocuklar geldi. Cezaevlerine ben nasıl yardım edebilirim diye düşünürken bir gün hastanede yanıma bir gardiyan oturdu ve işte yolculuğum böyle başladı :)
"Sizin cezaevinde hiç çocuk var mı?" Dedim "tam 50 çocuğumuz var" cevabını alınca şaşkınlıkla karışık bir burukluk yaşadım ve "tamam yeni adresim belli oldu" dedim :)
Cezaeviyle iletişime geçtiğimde "bez desteği ihtiyaçlarımızdan biri. Dilerseniz gelip çocuklarla kreşte zaman da geçirebilirsiniz" dediklerinden beri bunun hayalini kurdum :) Savcılık izni akabinde cezaevinin kreşine ilk ziyaretimi gerçekleştirdim ve o gün daha farklı ne yardım yapabilirim diye konuşurken "koğuşlara oyuncak veremiyoruz. Bu konuda destek vermeniz mümkün olur mu?" Dediler "ben ne yapabileceğime bir bakayım" diyerek ayrıldım :)
Hiç çocuğu olmayanlar beni anlar çocuk eşyaları, oyuncakları hatta bezlerinin bile ateş pahası olduğunu görünce çok şaşırdım ve bunu destekçilerle yapmanın süreci uzatabileceği kaygısı aklıma bir firmaya yazıp oyuncak konusunda desteği isteme fikrini getirdi. Oyuncaklar için pazar araştırması yaparken duydum ilk kez "Dede Oyuncak" adını. Ertesi gün firmayı aradığımda bana "Selin Hanımla bir konuşun" dediler. O konuşmayı yaptığım görevlinin ses tonu bile Selin'e duyduğu güvenin işaretiydi "Selin yapar" demişti sanki tonlamasında. Mail attım ve ertesi sabah bir telefon "Dilek Hanım ben Dede Oyuncak'tan Selin"... Telefonda öyle çok uzun konuşmadık bile ama kapatırken hakkında minicik bilgisi olan bana "adresinizi ve çocuk sayısı, cinsiyetleri ile ilgili detaylı listeyi atar mısınız oyuncakları göndereyim" dedi. Bu minik ve ziyadesiyle güvene dayalı konuşmayla görevlinin ses tonu da anlamlanmıştı.
Bir müddet sonra telefonum çaldı "Dilek Hanım merhaba birkaç koli oyuncak paketiniz var adresi tarif eder misiniz?" Dedi nakliyeci. Kocaman bir kamyonette 3 dev koliyle tam 50 takım oyuncak geldi bana. Ama hani yardımdır uygun modeller gelir vs diye düşünürsünüz ya öyle değil işte içlerinde Frozen'ınden Mickey Mouse'una Barbie'sine o kasvetli dört duvarı renkle dolduracak tam 50 takım harika oyuncak gelmişti.... Başladım ağlamaya. Ama mutluluktan :)
Salya sümük aradım teşekkür için ve iyi ki 2 lafı biraraya getiremeyecek durumdayken açmadı Selin telefonunu. Sonra akşam sohbet ettik "siz de gelsenize beraber dağıtalım oyuncakları. Siz de görün o mutluluğu dedim." Karşımdaki şahane kadın da vaktiyle çocuk esirgemede annelik yapmış biri olunca "tamam geleceğim" dedi. Tabii o esnada hayatımdaki güçlü ve kocaman kalbi olan kadınlara bir yenisi ekleneceğini bilmiyorum henüz :)
Savcılık yazışmalarımızı yaptık veee iznimiz çıktı. Selin yola çıktığında bastıran kocaman yağmurlar bile biz cezaevi kapısına doğru giderken yerini mahcup bir güneşe bıraktı :)
Selin , ben ve 3 cezaevi ziyaretimin üçünde de beni götüren canım Olgu hep birlikte düştük yola. Hem heyecanlıyız hem de muazzam mutluyuz. Bu olayda savcısından, adalet bakanlığı personeline ve cezaevi personeline kadar herkes çok mutluydu da nasıl mutlu olmasınlardı zaten :)
Önce kreşi ziyaret ettik. Galiba çok ağır hisler yaşadığımda bunların tarifini yapamıyorum o sebeple çocuklarla kucaklaşma kısmını asla anlatamayacağım. Koşarak yanınıza gelirler, en favori oyuncaklarını sepetten alıp "abla bak bu ne biliyor musun" derler, günlük bir iki olay anlatırlar ama en çok da sarılırlar ve tüm bunları muazzam bir mutlulukla yaparlar. O mutluluk yere göğe sığmaz ki dört duvara nasıl sığsın? İşte en çok da bu eziyor insanı... O imkanlara rağmen uçsuz bucaksız bir mutlulukları var. İlk ziyaretimde 3 paket Selpak götürdüm Olgu''la Dilara'ya "ben çok ağlarım bunlar yetecek mi acaba?" Demiştim. Mendilimi içeri almadılar ama zaten çocukların güzelliğinden buna hiç gerek kalmadı :)
Sohbet faslını bitirdik ve Selin tüm çocuklara tek tek elleriyle oyuncakları dağıttı "güle güle oyna tamam mı?" Deyip yanaklarından öperek yolladı her birini...
O kalabalıkta aklıma kazınan 3 sahne vardı ki ölsem unutamam..
Dünya güzeli bir oğlan çocuğu hediye edilen tamir setine bakarak "aaa anne bak oyuncak hem de tak tak şeyleri bile var (çekiç) aaa çivileri de var anne bak çantası da var" diyerek annesine oyuncağını gösterip ardından bana "abla bunları oynayınca size geri verecek miyiz?" Dedi... "Hayır kimseye vermeyeceksin. Odana götür sen oyna onlarla" deyince gözleri parladı "anne ben hepsini saklayacağım." Dedi... Bir izahı yok içimde oluşan hüznün... Yaşı dolduğu için annesinden ayrılacak bir kızımıza bulaşık seti verdik sevdiğine bakar gibi dakikalarca o sete gülümseyerek baktı. O , oyuncağına baktı ben ona... Son olarak da maddi durumu çok kötü olan bir annenin çocuğuna verilen oyuncağa bakışı yaraladı beni... Sadece 4 duvar değil sorun kimbilir ne hikayeler var o dört duvarların ardında... Neyse bu kez de ağlamadan tek parça ayrılabildik. Tam çıkarken tamir setini alan minik koşarak yanımıza gelip "bakın ben bunlarla oynuyorum biliyor musunuz?" Diyerek uğurladı bizi... Ardında ağız dolusu mutluluklar bıraktığın için sana ne kadar teşekkür etsem az Selin...
Sonra biz 3 kadın oturduk bir masaya, biz anlattık Selin dinledi , o anlattı biz dinledik. "Hanım"lar kalktı masadan Selin, Olgu ve Dilek kaldı ve o an hayatımdaki güçlü, sevgi dolu ve babayiğit kadınların sayısı bir arttı.
Sonra Selin ayrıldı kasabamızdan. O ayrılırken, bir kadın cezaevinde o gece renkli market setleriyle yapılan alışverişlerle karşı koğuştan arkadaşlar yemeğe alındı ardından çay setleriyle çaylar içildi, market setlerinin meyveleri yendi, bulaşık setleriyle bulaşıklar yıkandı ve bloklarla rengarenk şehirler inşa edildi...
Selin kendi evine gidedursun ardında bıraktığı soğuk dört duvarda bayram vardı o gece. Tak tak setleriyle kurulan hayaller ve kimsenin o hayalleri "oynadıktan sonra geri almayacağını" bilmenin güveni ve mutluluğuyla uyudu minik gözler...
Bir hocamın şahane bir sözü vardı "bir insanın büyüklüğü derdine derman olduğu insanlar kadardır" demişti. Sadece çocukları mutlu etmedin benim de en derin yaralarıma merhem oldun. Benim için "iyi bir şeyler yapabilmek" demek çok sevip de kaybettiklerimle yeniden buluşma imkanı demek. Sayende en kıymetlilerimle bir adım daha yaklaşmış hissediyorum kendimi. İyiliğine beni vesile kıldığın için kocaman teşekkürler.
Ve çocukluk bir insanın en büyük anısı kuşkusuz. Kimi anılar insanın en büyük yarası da olabilir elbet... Ama ne olursa olsun en büyük yaraları umut ve sevginin saracağına hiç süphe yok. Umudu renklerle yeşertip , sevgini dört duvar arasına taşıyıp hem çocuklara hem bana unutulmayacak bir anı bıraktığın için çok teşekkür ederim Selin.
Bu yazıyı Ahmed Arif'in 1951'de cezaevinde yazdığı bir şiirle bitirmek isterim
"Mağlup mu desem mahcup mu?
Ama ikisi de değil
Ben garip sen güzel
Dünya umutlu"
Geçtiği yollara umut bırakan tüm güzel insanlara teşekkürlerimle!
Okurken gözlerim doldu, çocuklara hiç dayanamıyorum.
YanıtlaSilBen de öyle...
SilBaşından sonuna kadar konu hakkında merak ettiğim her şeyi yazmışsın Dilekcim. Nasıl mutlu oldum anlatamam. Dede Oyuncak ve Selin Hanım'a, süreçte emeğin olan herkese kocaman teşekkürler. İyi ki varsınız :)
YanıtlaSilCanım benim kocaman öpüyorum :)
SilEmeğinize, yüreğinize sağlık, etkiledi beni. İyi ki varsınız.
YanıtlaSilBenlik bir şey yok aslında. Dede Oyuncak'ın teklifimi kabul edip bir de ziyarete gelmesiyle ben de nasiplenmiş oldum güzellikten :)
Silokurken boğazımı dikenli teller sardı. yutkunamadım ağlayamadım. söz konusu evlat,çocuk olunca kanım çekiliyor. annelerin ve çocukların özgür oldukları bir hayat diliyorum.
YanıtlaSilİlk ziyaretlerine gittiğimde çok ağlarım diye 3 paket mendil götürmüş ancak hiçbirini kullanmamıştım. O kadar mutluydular ki sürekli sohbet edip oyun oynamaktan unuttum ben nerede olduğumuzu :) Görevliler deseniz kendi çocukları gibi bakıyorlar birebir şahidim ancak ne de olsa cezaevinde büyüyorlar ve kalp kırmaya yetiyor da artıyor haklısınız.
Sil