Dün tam 2 yıl olmuş sen temelli gideli...Dün anneler günüydü ve sen yine annemden rol çaldın ama eminim seni affetmiştir zira bir insanı yokluğunda affetmek çok kolay.
Aklıma Fulya geldi senden 1 yıl ve bir kaç ay sonra o da gitti... İyileşeceğine hiç umut bağlamamıştım ama yine de inanamıyorum işte öldüğüne... Ölmeden 2 ay önce görmüştüm. Fulya'ydı, yanımdaydı ve etten ve kemiktendi... Şimdi yok ve ben onun bana yaşattığı o hayal kırıklıklarını tamamen hafızamdan sildim.
Ölen kutsallaşıyor da biraz galiba. Zira "arkasından konuşmanın saygısızlık olduğu" kategoriye girince, öleni bir kutsallık zırhı bürümüyor değil... Nasıl yaşadığı, ne yaşattığı mühim olmuyor artık... Ama bu yazının konusu hayal kırıklığı vs Fulya değil elbette. Onun da senden rol çalmasına müsaade vermeyeceğim.
Seni dün yeniden kaybettim baba... Sonra düşündüm seni çok defa yeniden kaybettiğim geldi aklıma...
"beni öldür öyle git"
Seni, Zeki Müren "Gitme"yi her söyleyişinde tam tamına 4 dakika 32 saniye boyunca yeniden kaybediyorum...
Seni, kapımın ardında asılı o kareli gömleğine her denk gelişimde yeniden kaybediyorum...
Seni , bana aldığın saate her bakışımda yine kaybediyorum...
Seni, daktilonun tuşlarına her dokunuşumda bir kez daha kaybediyorum...
Seni, rüyamda gördüğüm her gecenin sabahında yeniden yokluğuna uyandığımda çok sancılı bir şekilde yeniden kaybediyorum...
"beni sensiz dünyadan, sonsuz rüyadan uyandır da git. Muhtacım...
Çarşıya her gidişimde senin kullandığın arka yolu kullanırken buluyorum kendimi ve adımlarımı seninkilere denk getirmek gibi saçma bir uğraş içindeyken ayılıyorum "buradan tekrar geçmeyecek" diyor ve yeniden kaybediyorum...
Öldüğünü bilmeyenler "baban nasıl?" Dediğinde yeniden kaybediyorum seni... Onlarla birlikte ve bir kez daha...
İlk birkaç dakikasında göründüğün o Yılmaz Güney filmini her izlediğimde yine yeni yeniden gidiyorsun...
"sensiz bir dünyadayım. Gerçekten uzak bir rüyadayım"..
"Babanı çok severdin" ya da "baban çok iyi adamdı" dediklerinde bir daha kaybediyorum seni...
Yaptığın planlar, kurduğun hayaller aklıma gelince seni yeniden kaybediyorum...
En çok üzüldüğüm şeyse geride üzerinde etiketiyle bıraktığın kıyafetler. "Umuttu" diyorum "yarına çıkma umuduydu" bu kıyafetteki etiket. Kimbilir belki bir bayramda giyilmek üzere saklanan bir umut...
"uzattım ellerimi muhtacım ellerine.Gitme"
Ve yeniden öğreniyorum gerçekten sevdiğin birini kaybetmek bir kereye mahsus değil...
Ablam ölünce sana yazdığım notu odanı boşaltırken bulmuştum 20 küsür yıl o notu nasıl sakladın? İnsan kendi yazısında çocukluğuyla yüzleşirken çok tuhaf oluyor... Cevap aranan soruların baki kalışı çok ama çok şaşırtıcı...
Şimdi de ben saklıyorum o notu. Saman kağıt, hafiften kararmış , yazı flu ama cevabını beklediğim o soru hala baki...
Seni kocaman özlerken bu kez de yetişkin halimle bir soru sormak istiyorum saman kağıda baskı, "birinin tüm acılarını, kırılganlıklarını ve taşıdığı onca yükü bilirken onu kırmak da vicdana dahil mi?" Bir saman kağıt bulup bu soruyu yazıp çekmeceme atacağım. Bu soruya muhattap benim ve cevabını biraz daha yaşayıp birkaç insan daha tecrübe ettikten sonra vereceğim zira inancımı ayakta tutma isteği de benim "umut" şeklim...
Bunun dışında hala aynıyım. Hala günleri sayıyorum, söz konusu sen olunca hala yazılarım çokça zayıf kalıyor, hala o kağıttaki sorunun cevabını bilmek istiyorum ve seni hala ilk gittiğin günkü gibi özlüyorum...
730 gün olmuş ve eminim 730 gün sonra seni aynı şekilde özlemeye devam edeceğim...
"gitme sana muhtacım gözümde nursun başımda tacım. Muhtacım"...
Yazında o kadar etkilendiğim satırlar var ki.. Bir kez daha dönüp okuyacaktım ama vazgeçtim. Benim da hayatla mücadelem duygularımı bastırıp ağlamamak şeklinde çünkü şu an. Bu aralar böyle idare edebiliyorum. Daha güçlü, daha dingin, daha mutlu daha çözümleyici, daha umutlarını yitirmemiş gibi gibi gibi oluyorum işte. Hayat bizi bu yaşımızda hala büyütmeye, olgunlaştırmaya çalışıyor sanırım. Ya da büyümek çocuklara mahsus bir şey değil.
YanıtlaSilçocuk kalbinle kız kardeşine neler yazmıştın kim bilir? Saman kağıda yazacağın yeni notun cevabı da 'hayır'.. birinin acılarını, yükünü bile bile onu kırmak vicdana dahil değil. ama sanırım vicdan da ölmüş durumda..
Ne çok yazdım yaa. ama seni de özlemişim.. kendine ve anneciğine iyi bak..
Keşke yorum yazsa dediğim isimdiniz çünkü babamdan 1 hafta sonra beni arayıp şu cümleyi kurmuştunuz "duyduğumdan beri aklım hep sende. Şimdi neler yaşıyor kimbilir dedim. Ben 2 yıl boyunca atlatamamıştım Dilek" demiştiniz. Bu bana o kadar büyük bana verilen en büyük desteklerden biriydi. Hiç yüzyüze görmediğim ama beni sevdiğini, acımı gerçekten paylaştığını bildiğim nadir insanlardan biriydiniz. İyi ki yazdınız ben de sizi çok özledim ve o satırları tahmin edebiliyorum ve okumamanızı rica ediyorum zira insanın yaşadıklarını satır satır bir de okumasına hiç gerek yok hayat bu koca yükü çekebilecek kadar uzun değil... Sizi çok seviyorum Nahide Hanım. Çocuklarınızla sağlıklı uzun bir ömür diliyorum. Bir de dilerim ki Allah onlara en güzel kapıları açsın da saman kağıda benim yazdığım o 2. soruyu asla yazma gereği duymasınlar...
Siliyi ki tanımışım seni. iyi ki varsın. Güzel dileklerin için çok teşekkür ederim..
SilSiz de öyle. Çokça öperim :)
SilNur içinde yatsın babacığın..
YanıtlaSilAmin
SilHani bir laf vardır ya ben babamı kaybettiğimde büyüdüm diye. Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın. İnan baban senin için dimdik durmanı ve hayatına en güzel şekilde devam etmeni isteyecektir. Ne diyeyim diyecek bir şey bulamayınca babalar özeldir.
YanıtlaSilEvet insan birçok şeyin farkına kaybedince varıyor maalesef... Artık çocuk olmadığının, dünyevi hırsların bomboş olduğunun, bir tarafının tekrar tamamlanamayacak şekilde eksildiğinin... Allah anne babalarımıza uzun ömürler versin hangi yaşta olursa olsun çok ama çok ağır bir darbe. Teşekkür ederim Yusuf çok sevgiler.
SilBaşin sağolsun canım.
YanıtlaSilCemal abim diyor ya sizin hic babaniz oldu mu bazen öyle zamanlar olur ki insanin kendisi bile yaninda olamaz ruhunun başınız sagolsun okurken gozyaslarimi tutamadim
YanıtlaSilÇok zarifsiniz teşekkür ederim.
Sil