9 Kasım 2017 Perşembe

10 GÜZEL FİLM 2

Merhaba :)
Geçen hafta sevdiğim 10 şarkıyı sizlerle paylaşmıştım. Bu hafta da sevdiğim 10 filmi belki size de fikir verir diye paylaşmak istedim. Son bir haftam kaldı sonra esaretim 1 aylığına bitiyor o 1 aylık süreçte de bir çok yazı planladım :) 

Yazıya geçmeden önce size komik bir şey anlatmak istiyorum. Hugh Jackman sever misiniz? Ben bayılırım. Geçenlerde hoş bir beyle konuşuyorum. Bana bir filmini önerdi. Hani normalde Allah affetsin hiç sevmiyorum X Men vs ama  "haydi bir bakayım" dedim. Demez olaydım... İzle izle izle adam yok... Toplamda 1,5 dakika kadar görünüp kaybolmasın mı? :))))))))))))))) Yanlış filmi izlediğimde yüzümün aldığı ifade... Hayatımdan 2 saati resmen kendi ellerimle çaldım ahahaha hala gülüyorum. Peki Dilekcim bizim bu kıssadan çıkaracağımız hisse nedir?" Diyorsunuz değil mi? Hisse şudur önerilen film eğer seriyse lütfen kaçıncı film olduğunu öğrenin ki sonra böyle 13 saat "hayda nerede bu adam" demeyin :)))  Yanlış film izlemek nedir yahu :)))))



1) Sunset Bulvarı/ Billy WILDER (1950):  Wilder bence sinema dünyasının başına gelen en iyi yönetmenlerden biri. Başrollerinde Gloria Swanson ve William Holden'in oynadığı 1950 yapımı bu filmse bence yönetmenin listesinde ilk sırada yer alsa yeridir. Filmin açılış sahnesinde bir havuzda kanlar içinde bedeniyle  bir genç adam karşılar bizi. Bu genç adam senarist Joe Gillis'tir. Kendisi bir türlü ödeyemediği borçları başını derde soktuğu için borçlularından kaçar ve Sunset Bulvarı'nda bir eve sığınır. Bu evin sahibi de artık  iş yapmayan eski bir film yıldızı olan Norma Desmond'dur. Bu ikili birlikte yaşama başlar ve tek nefeste izlediğimiz bu film ortaya çıkar. 50 yılında yapılmasına rağmen kurgusu, izleyiciyi heyecanla ekrana bağlaması, oyunculukları günümüzde yapılan birçok filmi kesinlikle ona katlar... Hele de klasik severseniz bu filmi muhakkak izleyin derim :) IMDB Puanı 8.5 ama ben kesinlikle 9 verdim gitti :) 


2) Mad Max Fury Road/ George MILLER (2015):  Bu aslında bir devam filmi ve normalde bu tarz filmlere aşırı derece önyargılı olduğum öncesini izlemedim. Bir gün kardeşim tv başındayken zorunluluktan yanına kıvrıldığım "ayyy kapatma! Ne değiştiriyorsun kanalı ya" diyerekten tek nefes izlediğim nadir filmlerden biri oldu... Tüm yaşanmışlıklarından sonra hayatta yalnız kalmayı seçen Mad Max'in yolu liderleri Furiosa'yla birlikte içinde bulundukları savaştan kaçan bir grupla kadınla çakışır. Kadınlar kendilerini yöneten acımasız lider Immortan Joe'dan kaçmaktadırlar ve bu kaçışa bir şekilde eklenen Mad Max'in payı ziyadesiyle büyük olacaktır. Aksiyonun asla kesilmediği ve hatta izlerken hafiften kalp sektesi geçireceğimi düşündüğüm ciddi anlamda güzeller güzeli bir filmdi. Önyargı çok kötü şey bakın bu filmi ne kadar geç izlememe sebep olmuş... Muhteşem sahneler vardı dilerim benim gibi ön yargıyla yaklaşanlar da en azından bir şans verir. Imdb puanı 8.5 ama kesinlikle 9 hatta 10 bile verebilirim bu filme. Charlize Theron'un oyunculuğuna bir kez daha hayran kalırken Tom Hardy de ilk kez bu filmle gerçek anlamda izleyip hayran olduğumu da not düşeyim :)



3) Eternal Sunshine Of The Spotless Mind/ Micheal GONDRY(2006) : "Faydasız ilişkileri hafızadan silme merkezi ben Dilekce buyurun?" Böyle bir merkez olsa ne güzel olurdu değil mi? En sevmediğiniz anılardan bir çırpıda kurtulup acı çekmeden hayatınıza devam etmek gayet de güzel olsa gerek... İşte bu filmdeki hanım kızımız tam da bunu yapıyor. Erkek arkadaşı da "hmm demek öyle o zaman ben de anılarımızı sildireyim de gör bak" deyip aynı uygulamayı kendisine yaptırmaya çalışıyor fakat... İlişkilerinin güzel anları onu bu fikrinden caydırıyor ve kız arkadaşına kendini yeniden hatırlatmanın yollarını arıyor... Ama ne entrikalar ne entrikalar mesela kızın yeni erkek arkadaşını keşfedince bir sinirlen sen bir sinirlen Jim Carrey... Ey gidi Jim melek gibi kızı elinde tutaydın ya n'oldu şimdi bin takla atıyorsun kendini yeniden hatırlatmak için (yazar mesaj verdi burada çok da şeyapmayın:))) Imdb puanı 8.3 imiş ben de bir 8.5 filan verirdim sanırım çok kızdım çünkü başroldeki erkeğe :))) 


4) Son Kurgu/ Roger CHRISTIAN (2005):  Alan Hackman insanların beynine, onlar henüz doğmadan önce, takılan implantlardan alınan görüntüleri analiz edip cenaze törenlerinde bu analizlerden oluşturulan filmleri gösteren bir şirkette çalışır. Bir gün kendisine zengin bir adam gelip cenaze töreni için görüntüler hazırlamasını ister. Normalde insanların pis anılarını ekarte etmeye alışan Hackman için bu vaka zorlayıcı ve sıradışı olacaktır. Robin Williams benim en sevdiğim oyunculardan biridir. Bu film bence hakkı yenmiş filmlerinden biriydi. Imdb puanı 6.2 ama kesinlikle kocaman bir 8 veriyorum. Otur evladım ellerin dert görmesin iyi filmdi :) 





5) Vesikalı Yarim/ Ömer Lütfi AKAD (1968): Efendim aranızda izlemeyen az kişi vardır eminim ama benim gibi 2,3  kez izlemek isteyenler ya da genç okurlar için yine de listeye ekledim. Kendi halinde bir aile babası olan manav Halil bir gün arkadaşlarıyla pavyona gider. Güzeller güzeli Sabiha yanına gelip sohbet etmeye başladıkları andan sonraysa Halil Sabiha'ya aşık olur ve olaylar olaylar... Ne güzel anlattım değil mi? :))) Şimdi aslında senaryo gayet alışıldık ama 68 yılında içinde bu kadar şahane replikler ve tahliller barındıran bir film atlansın, esgeçilsin istemiyorum. Bu filmi çekildiği yıldan günümüze değerinden, izlenilebilirliğinden hiçbir kaybetmemesiyle anmak istiyorum o yüzden konusu yerine oyunlukları ve muazzam repliklerini ön plana çıkarmak istedim. Mesela en sevdiğim replik şuydu "sevgi de yetmiyormuş. Çok eskiden rastlaşacaktık".... Bu filmi sıradan bir aşk hikayesiyle bağdaştırıp anlatmak muazzam bir haksızlık olur. İzleyin efendim izletin. 

Çünkü doğru sevgi de yetmiyor çok eskiden rastlaşacaktık çok eskiden biz seninle....




6) Persapolis / Marjane SATRAPI-Vincent PARONNAUD (2007) : Bu bir animasyon film ve izlediğim tek siyah beyaz animasyon film :) Yazarı Satrapi'nin hikayesidir Persepolis. Marjen'in ailesi Şah döneminde oldukça mutsuzdur ve sistemin değişmesini dört gözle bekler ama gelen yeni demokrasi anlayışı Satrapi'lerin beklentilerinden ziyadesiyle farklıdır... Kızları Marjane bu düzen içinde büyümesin diyerek onu Fransa'ya yollarlar. Marjene yaşadığı tüm iniş çıkışları ve gel gitleri o kadar güzel anlatıyor ki hiç bitmesin istiyorsunuz. Özellikle de bir kadın olarak benzer yaşanmışlıkları da işlenince film ciddi ciddi tadından yenmiyordu. Imdb puanı 8.1 ama ben yine 9 veriyorum. Marjane bacım sen anlat ben her dem dinleyeceğim :) 



7) Komşum Totoro/ Hayao MIYAZAKİ:  Listemin 2. animasyon filmi canımın içi Totoro :)))  Anneleri hastalanan ve babalarıyla birlikte yeni bir eve taşınıp annelerini bekleyen iki kız kardeş Satsuki ve Mei zaman içinde evde onlar dışında varlıkların da yaşadığını keşfeder. Bu varlıklarla karşılaşmaları ise onları ormanın derinliklerinde yaşayan farklı varlıklara doğru sürükler. Bu dünya ilk etapta onları ürkütse de daha sonra bu atmosfere çekilecektir iki kardeş. Miyazaki'nin  birbirinden sevimli karakterleri ve hikayenin örüntüsü sizi bir şekilde içine çekip birlikte kovalattırıyor heyecanı. Heyecan dediysem tontiş iki kızın heyecanından bahsediyorum yoksa aksiyon içeren sahneler beklemeyin. Zaten olay da bu aksiyon yok ama yine de izletiyor kendini size :) Imdb puanı 8.2 ama ben yine de 8.8 filan verirdim sanırım. Niye 9 vermiyorum ki? Verdim ya Neko Bus hatrına 9 verdim :)


8) Kertenkele/ Kamal Tebrizi (2004) :  İran filmleri normalde koyu mesajlar içerdiği için içten kahkahalar attırmazlar. İşte Tebrizi Kertenkele'yle bu tanımı yıkıp gayet güzel bir tat bırakan bu komedi filmine imza atmış. Hapisten kaçan Rıza kendini gizlemek adına küçük bir kasabaya gidecek olan hocanın yerine geçer ve hem komik hem de alttan alta hiciv dolu macerasına tanık oluruz filmde. Ben hiciv barındıran kitapları ve filmleri çok sevdiğim için Kertenkele'yi ayrı sevdim. Hem güldüm hem de "heeeeh tam da öyle" dedim filmi izlerken. Tipik İran Filmlerini seven bu filmi de sever ama sevmeyen de sever bence çünkü farklı bir tür :) Imdb puanı 8.6 ama ben verdim 9'u gitti :) 



9) Ateşböceklerinin Mezarı/ Isao TAKAHATA (1988): 2. Dünya Savaşı'na yapılan en iyi vurgulardan biri bence bu film. Savaş sonrası ailesini kaybeden iki kardeşin hayatta kalma mücadelesi.... Nasıl anlatayım bilemiyorum ki... Yazarken bile hala gözlerim doluyor. Çok ağladım ben seyrederken. Özellikle de akrabalarının evine gittikleri ve orada gördükleri muameleden sonra o evden ayrılışları... Bir sahne vardı güm diye oturdu içime annelerinden kalan kıyafetleri pirinç için satmak zorunda bırakıldı çocuklar... Biliyorum evet animasyon ama yaşanmıyor mu gerçeği? Filmin en başından en sonuna izlediğim her sahne akıttığım her göz yaşına rağmen insan olarak üzerime ciddi yük bindirdi... Ben çok sevdim Imdb puanı 8.6 ama ben kesinlikle 9,5 veriyorum. Animasyon veya dram severseniz tavsiye ederim tek dezavantajı ağlatması. Eğer benim gibi sulu gözlüyseniz ve şuaralar kaldıramayacak durumdaysanız izlemeyin... Daha sonra izlersiniz.

10) Cahil Periler / Ferzan ÖZPETEK (2001): En kötü anlarımda açıp filmlerini izlediğim ve bana çok iyi gelen bir yönetmendir Özpetek. Hani nasıl desem onun filmlerinin birinin içine girip yaşamak gibi bir fırsatım olsa bir film kahramanı olarak kalırım ömür boyu... İşte bu da aşk :) Bu film bence filmleri içinde en güzellerden biri. Çok sevdiği eşini bir trafik kazasında kaybeden Antonia eşinin ardında kalan eşyalarına bakarken bir tablo görür ve bir sevgilisi olduğundan şüphelenir. Antonia kızım kırıp dizini yasını tutsana yapmış adam bir eşeklik... Hayır çünkü öğreneceği şey hangi kadın olursa olsun ağır bir şok etkisi yapacaktır. Ayyy düşünemiyorum başıma öyle bir şeyin geldiğini ay ama ben kesin gülerim ya :)))) Imdb puanı 7.4 ama ben 8.5 verdim gitti hatta Serra Yılmaz ve Koray Candemir'in de olduğunu düşününce aman 9 verdim ya :)




Bonus:)  Yapay Zeka/ Steven Spielberg (2001) Çocuğu olmayan aileler için insandan ayrılmayacak kadar benzeyen yapay zekayla yönetilen çocuklar tasarlanmıştır. David bunlardan biridir ve bir aile tarafından çocuklarına kardeş olsun diye alınmıştır ancak kötü kalpli hain tombalak kardeş David'i sevmek şöyle dursun habire kuyusunu kazıp durmuştur çocuğumun... Sonuç itibariyle anne ve babası onu evden yollarlar... David robot olmasına ve aradan geçen zamana rağmen annesine olan sevgisinin eksilmediğini farkeder ve farklı bir zaman diliminde annesini yeniden aramaya başlar... Başından geçenler onu hiç yıldırmayacaktır ve sadece 1 gün bile olsa annesiyle yeniden beraber olmak için her şeyi yapacaktır. Bazı sahnelerinin yüreğe işlemesi için anne olmaya da gerek yok sanırım... Nasıl ağladım nasıl anlatamam... Allah kardeşin de hayırlısını versin insan idi robot idi farketmez :))) Filmde Jude Law'ın performansına da bir kalp koyuyorum. Imdb puanı 7.1 ama kesinlikle 9 veriyorum filme. 




Veee sizi Cahil Periler filminin şahane şarkısı Due Destino ile başbaşa bırakıyorum. İki kader iki hayat...