Yağmuru
Bile: Biz Bu Ülkeyi Küreselleştirsek de mi Saklasak Yoksa
Küreselleştirmeden mi Saklasak?
Sıklıkla yaz yağmuruna maruz kaldığım bu uykulu Sakarya havaları aklıma iki yıl öncesinde bir fanzin için kritiğini yaptığım "Yağmuru Bile" orjinal adıyla "Even Rain" isimli Gael Garcia Bernal filmini getirdi.. Yağmurdan mı yoksa Gaelito aklıma düştüğünden mi bilmem filmi tekrar seyrettim ve bir yorumla sizlerle paylaşmak istedim..
Küreselleşmenin hızla yayılmasıyla beraber dünya siyasetinde de kökten bir değişikliğin meydana geldiğini söyleyebiliriz. İşte tam bu bağlamda, dünyada sınırların kalkmasının ve kültürlerin kaynaşmasının, sığ bir küreselleşme tanımı olarak sıkça kullanıldığını duyarız. Peki nedir küreselleşme? Küreselleşme, ekonomik, sosyal, teknolojik, kültürel, politik ve ekolojik denge açısından global bütünleşmenin, entegrasyon ve dayanışmanın artması anlamına gelmektedir. Küreselleşmenin günümüzde bir çok yararı bulunmasına rağmen bir kısım çıkar grupları küreselleşmeyi kendi lehlerine çevirip zayıf bir kesimden rant sağlamaktadır. Gözlerimi de Al (Tedoy Mis Ojos, 2004) filminden tanıdığımız yönetmen Iciar Bollain'in beşinci filmi olan Yağmuru Bile (Even Rain) bu yaraya parmak basan, gayet güzel ve yalın bir dille anlatılmış, izlerken yaşanılan bir film. Bir devlet kendi insanlarına ait ve onların en doğal hakkı olan suyu nasıl satar? Üstelik sadece bir nesile değil, onların çocukları ve torunları şeklinde devam edecek çarktaki tüm insanlara ait ve karşılanması zorunlu olan bu hizmeti... İnsanın aklına gelen ilk soru bu oluyor ve gidip yetkilileri şöyle bir dürtesiniz geliyor: "Hey siz iyi misiniz?!"
Sıklıkla yaz yağmuruna maruz kaldığım bu uykulu Sakarya havaları aklıma iki yıl öncesinde bir fanzin için kritiğini yaptığım "Yağmuru Bile" orjinal adıyla "Even Rain" isimli Gael Garcia Bernal filmini getirdi.. Yağmurdan mı yoksa Gaelito aklıma düştüğünden mi bilmem filmi tekrar seyrettim ve bir yorumla sizlerle paylaşmak istedim..
Küreselleşmenin hızla yayılmasıyla beraber dünya siyasetinde de kökten bir değişikliğin meydana geldiğini söyleyebiliriz. İşte tam bu bağlamda, dünyada sınırların kalkmasının ve kültürlerin kaynaşmasının, sığ bir küreselleşme tanımı olarak sıkça kullanıldığını duyarız. Peki nedir küreselleşme? Küreselleşme, ekonomik, sosyal, teknolojik, kültürel, politik ve ekolojik denge açısından global bütünleşmenin, entegrasyon ve dayanışmanın artması anlamına gelmektedir. Küreselleşmenin günümüzde bir çok yararı bulunmasına rağmen bir kısım çıkar grupları küreselleşmeyi kendi lehlerine çevirip zayıf bir kesimden rant sağlamaktadır. Gözlerimi de Al (Tedoy Mis Ojos, 2004) filminden tanıdığımız yönetmen Iciar Bollain'in beşinci filmi olan Yağmuru Bile (Even Rain) bu yaraya parmak basan, gayet güzel ve yalın bir dille anlatılmış, izlerken yaşanılan bir film. Bir devlet kendi insanlarına ait ve onların en doğal hakkı olan suyu nasıl satar? Üstelik sadece bir nesile değil, onların çocukları ve torunları şeklinde devam edecek çarktaki tüm insanlara ait ve karşılanması zorunlu olan bu hizmeti... İnsanın aklına gelen ilk soru bu oluyor ve gidip yetkilileri şöyle bir dürtesiniz geliyor: "Hey siz iyi misiniz?!"
Filmin
konusundan bahsedelim. Sebastian (Gael Garcia Bernal) hırslı,
sempatik ama çok inatçı bir mizacı olan bir yönetmendir.
Bolivya'da, X. yüzyılda İspanyol'ların Güney Amerika kıtasını
keşfetmesine ve burayı sömürgeleştirmesine dair bir film çekmek
ister. İnatçı yönetmen oldukça cimri finansörüne rağmen bu
kıtaları tekrar keşfe kararlıdır. Gittiğinde halk tarafından
yoğun bir ilgiyle karşılanır ve bu ilgi çok hoşuna gider. Ancak
bir müddet sonra işler tamamen değişir. O esnada ise Bolivya'da
süregelen su özerkliği karmaşası yaşanmaktadır. Film ekibi bu
su sorunundan ve insanların işkence görmesinden oldukça
rahatsızdır. Ancak bir de olayın şu boyutu var ki film boyunca
oynattıkları figüranlara yok denecek kadar az para vermektedirler.
En sonunda bu olay film çekimlerini aksatmaya ve kısa zamanda
mafsallaşmaya dönüştürür, bu mafsallaşma ise, çok geçmeden,
ikisi hariç ekip arkadaşlarının Sebastian'ı yalnız bırakmasıyla
yerini büyük bir boşluğa bırakır.
Oyuncu performanslarına gelecek olursak. Filmin adını ilk duyduğumda kadroya bakıp Gael Garcia Bernal'ın İsmini gördüm ve şöyle düşündüm: "Acaba Paramparça Aşklarve Köpekler'deki (Allejandro Gonzales Innatitu'nun 2000 yapımı yenmeyip yanında yatılası alamet-i farikasıdır) Gael mi bu?" Onu o performansıyla izlediğimden bu yana o filmdeki Octavio karakteri, Gael için aklımda kalan tek imge. Veee evet! Gael bu filmde de yine sempatik ve hırslı, yani star kimliğini bu filme de taşımış ve gayet başarılı olmuş. Öte yandan filmdeki diğer oyuncular da hatırı sayılır performanslarıyla "Acaba ben bu filmde sadece Gael'i mi izlerim?" endişemi boşa çıkarmış oldular.
Filmin
en önemli yanlarından biri de karakterlerin kendileriyle çelişen
kararlar alması. Özneğin, Anton (Kara Elejalde) 'küçük dağları
ben yarattım' gibi umursamaz bir havada gezerken, filmin bir
sahnesinde belediye başkanı ile yaptığı konuşmada ve son
sahnede yönetmenine verdiği destekle aslında alkışa şayan bir
insan olduğunu düşündürüyor. Aynı şekilde Costa (Luis Tosar)
karakteri de "Bu nasıl bir insan yahu?! Film için dünyanın
parasını harcayıp bencillik ediyor. Sonunda yaptığına bak!"
dedirtmiyor değil hani. Filmin diğer karakterleri ise filmin
sonunda kendileriyle ilgili edindiğimiz izlenimleri yerle bir
ediyorlar. Filmin özellikle bir son sahnesi var ki kocaman bir
alkışla "İşte budur!" tezahüratlarına yol açtıracak
cinsten. Benim bu filmin özeti saydığım sahne de odur aslında..
Filmde anlatılan direniş içerisinde, sizlere hiç bahsetmeyip
sürpriz olarak sakladığım ve adını ilk kez ve sadece burada
geçireceğim Daniel'in (Carlos Aduviri) bu hediyesi filmin mottosu
da olmalı aynı zamanda "Son sözü daima direnenler söyler!"
Ve filme dair son bir not: Bir zamanlar kendisinden ders aldığım bir sinema hocası "Çocuk sinemada geleceği simgeler" demişti. Şimdi sorasım var: Filmin sonunda, filmin kahramanlarından biri olan kız çocuğu harap bitap bir şekilde... Peki, gelecek adına bu kadar pesimist miyiz? Ya da olmalı mıyız?
Ve filme dair son bir not: Bir zamanlar kendisinden ders aldığım bir sinema hocası "Çocuk sinemada geleceği simgeler" demişti. Şimdi sorasım var: Filmin sonunda, filmin kahramanlarından biri olan kız çocuğu harap bitap bir şekilde... Peki, gelecek adına bu kadar pesimist miyiz? Ya da olmalı mıyız?
* Fotoğraflar internetten alıntıdır.
halkın en büyük düşmanı kapitalizm dir ! mükemmel olmuş
YanıtlaSilÇok teşekkürler beğendiğinize sevindim :)
Sil