23 Mayıs 2018 Çarşamba

NİSAN AYI OKUMA LİSTEM

Merhaba,

Öncelikle hepinize hayırlı ramazanlar diliyorum. Dilerim bu ay misyonu üzere birleştirici, bereketli ve sabırla gelir. Ben ramazanları hep çok sevmişimdir diliyorum hakkıyla geçer bu ramazan da ve hepimizin duaları kabul olur :)

Geçen ay 8 kitap okudum ama altısını sizlerle paylaşacağım zira diğerleri kavramsal kitaplar olduğu için ve zaten daha önce blogumda onlara yer verdiğim için ikinci kez yazmak istemiyorum.





1984/George Orwell: "Dickens mı okusam Orwell mi?" Derken Instagram'daki arkadaşlarıma danıştım ve Dickens sadece bir oy aldı. Orwell'i okumam gerektiğini düşündüler :) Orwell'in bu kitabını ben ortaokuldayken İngilizce olarak ve kısaltılmış metin haliyle ilk kez okumuştum. Şimdi yeniden adapte olabilir miyim çekincesiyle elime aldım ve tahmin ettiğim gibi adaptasyonda zorluk çektim. Distopyanın doğası gereği evet kasvetli, ağır bir havası vardı kitabın ama cidden yordu beni. Bir ülkede geçiyor kitap ülkenin adı Okyanusya. Aşk, sevgi, mutluluk yasak. Düşünmek yasak. İyi gelecek her şeyin yasak olduğu bir toplumda neredeyse kafanı kaldırıp gökyüzüne bakman bile yasak... Renklerin yasak olduğu bir ülkede cezası kelimenin tam anlamıyla "ağır" olan bir aşka tutulursan ne olur? Cevabı Orwell'in kitabında. Ayyy öyle bir ülkede kim yaşamak ister ki? Değil mi? Fikrini açıklayınca başına bir şey gelir mi endişesiyle uyanacağı bir sabaha kim uyumak ister ki? Okuması zorlasa da ben kitabı sevdim. Can Yayınları'ndan çıkan kitap 350 sayfa. Distopya ve klasik severlere ve bir de siyasi okumalar sevenlere öneririm. 

Düşünmek özgürlüktür ve Özgürlük aşktır! Yok Orwell'in değil bu satırlar. Benim. Fikrimi açıklamak istedim. Bilirsiniz "söylemezsem olmaz" :) 

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu/ Stefan Zweig: Bu kitabı geçen yıl İşbankası Yayınları çevirisiyle okudum. A101'de 1.95lik fiyatıyla bana göz kırpıp "al beni ya. Bana bir şans ver" dedi. Ben de "Zweig elden gidiyeah. Çeviriler A101'e düşüyeah" demedim. Kibirlenmedim, aldım :) Üşenmedim, okudum ve evdeki çeviriyle karşılaştırdım. Fark yok diyebilirim. Bu kitap bana ağır ilerliyor gibi gelmişti ilk okuduğumda da. A101'de karşılaşır da çekincede kalırsanız alın. İçinize sinmezse bir kütüphaneye bağışlayabilirsiniz zira çeviride okuyanı zorlayacak ya da yeni tanışacak gençleri yazardan soğutacak bir şey yok. Kitapta, aşık olduğu adamla kaçamak geceler geçiren ve bir çocuğu olan bir kadının bu gerçeği adama açıklamak suretiyle yazdığı mektubu okuyoruz. Benim için en iyi Zweig kitabı sanırım her zaman için "Bir Kadının Hayatından Yirmidört Saat" olacak. O da tabii İlknur Özdemir'in çevirisiyle Kırmızı Kedi Yayınları baskısı :) Venedik Yayınları'ndan çıkan kitap 64 sayfa. Klasik severlere tavsiyemdir. Yazarla ilk kez tanışacaksanız Bir Kadının Hayatından 24 Saat'le başlayın derim :) Bazıları "Satranç" dese de o yorucu gelebilir bir ilk tanışma için. 

On İkinci Gece/ Shakespeare: Bir kazadan kurtulan Viola, bir kaptan yardımıyla bir dükün emrine  hizmetçi olarak girer ancak erkek kılığında. Bu denk gelme aslında hesaplı bir denk gelmedir zira Viola dükü daha önceden tanıyordur ve  ilgi duyar. Az değilsin kız Viola. Saraya çıkan her yol mübahtır, erkek kılığında yürünse bile :))))) Ah Viola ah içimizdeki Violalar :))) Neyse konuya döneyim. Erkek kılığında olduğu için de aşkını açıklayabilmesi çeşitli olaylar ve tesadüflerle olacaktır. Benim için Venedik Taciri, Bir Yaz Gecesi Rüyası kadar albenili olmasa da Shakespeare candır. Gelelim çeviriye. Aslını okumadığım eserlerin çevirilerine ahkam kesmek istemem ama "zamazingo" kelimesinin bir Shakespeare kitabında ne işi var? Bazı yerler beni rahatsız etti okurken. Zamazingo bunlardan biriydi. Bilemiyorum bir kovboy kitabı okusam amenna ama... İş Bankası çevirileri iyi, hoş sözüm yok ama bu kitabı bir de Kırmızı Kedi'den okumayı çok istiyorum. Buarada Venedik Taciri ve Bir Yaz Gecesi Rüyası'nı ben Antik Yayınları çevirisiyle okudum. Denk gelirseniz şans verin derim. Klasik severlere tavsiyemdir. İş Bankası Yayınları'ndan çıkan kitap 115 sayfa. 

Aile Çay Bahçesi/Yekta Kopan: İki kız kardeşin büyüğü olan Müzeyyen küçük kız kardeşini hiç sevmemektedir. Ailesiyle bağlarını da annesinin ölümünden üniversiteye giden süreçte yavaş yavaş koparmıştır Müzeyyen. Babasının hastalığının ağırlaşmasıyla iki kız kardeş buluşur ve Müzeyyen geçmişiyle hesaplaşmaya başlar... Oldukça sıradan giden bir hikaye ama Kopan'la ilgili yorumları okuduğumda beklentim arşa çıktı. Bekle bekle bir sürpriz yok, kurguda bir yükselme ya da kitaba bağlayacak bir şey yok... Sonuna doğru bir şey oldu "ay Müzeyyen n'aptın bacım ama ya" dedimse de bana "sevdim" dedirtecek kadar olmadı... Ben kitabı sevmedim ama nefret de etmedim. Elinizde varsa geçiş kitabı olarak okunabilecek hafif bir kitap olarak aklınızda bulunsun. Yoksa almazsanız bir şey kaybetmemiş olursunuz. Can Yayınları'ndan çıkan kitap 142 sayfa.

Hıle ile Dile Kürt Masalları/ Muhsine Helimoğlu Yavuz: Masallara bayılıyorum hele ki çeşitli kültürlerin  etnik mirasları ise Dilek cennete düştü :) Bir kültürü tanımanın en sempatik yollarından biri değil mi masallar? Vallahi de öyleler. Gelelim Kürt Masallarına, eminim nice güzel masallar vardır ancak bu derleme kitap beni pek tatmin etmedi. Çocuk kategorisinde satılıyor ama içinde bir masal vardı "Zine ile Memo Alan" bu bana bir çocuğun okuması için ağır geldi açıkçası 9 yaş bilemedim... Onu da geçtim yazar masalları çeşitli insanlardan alıp derlemiş ama farklı bir seçki olamaz mıydı diye düşündüm. Tadımlık da olsa okuyup, fikir sahibi olmak isteyenler buyursun okusun. Bana yetmedi. Mem ü Zin'i okumaya talibim şu an :) Kötü müydü? Hayır. Sadece istediğim tadı, tınıyı yakalayamadım. Can Yayınları'ndan çıkan kitap 67 sayfa.

Kökler, Yollar ve Yitik Benler/Susanna Tamaro: Bu listemin kendimi en çok ait hissettiğim kitabı oldu. Kökler, bu kız çok küçükken içine işlediği ve bir gün ana vatanını görebilme umuduyla yaşadığı için içinde bu temaları barındıran kitapları seviyorum. Tamaro zaten "haydi kalk gidelim"temalı bir yazar olduğu için onu okumaya 10 küsür yıl ara vermemi affedemiyorum... Kitabın ana kahramanı çocukluğunda yaşadığı kasabaya geri döner. Bu kasabada canlanan anıları ile birlikte geçmişinin ve şimdiki hayatının muhasebesini çıkarır. Kaybettiği kardeşiyle ilgili yazdığı satırlar ne bileyim hem çok "ben"den bir parçaydı hem de beni yer yer çok üzdü... İnsan bir kitapta kendi yarasını bulunca üzse de için için affedebiliyor... Kitabın genel havası öyle yükselen, abartılı kurguları olan bir tarz değil. Ağır ağır ama kendi kendini okutan bir kitap. Kökleri farklı yerde olan insanların seveceği kitaplardan bence. Çevirmeni kim diye özellikle baktım ismi Eren Cendey. Eren Hanım aynı zamanda diğer kitaplarını da çevirmiş yazarın. "Bu kadar olur" dedim ve saygıyla önünde eğildim Cendey'in... Çeviri mühim. Ben kitabı  sevdim. Eğer bu tarz okumalar yapmayı seviyorsanız size de tavsiyemdir. Can Yayınları'ndan çıkan kitap 99 sayfa. Kitapta bir yer vardı tanımlama hem bencilce hem de nokta atışı geldi bana. Sizlerle de paylaşmak istedim

"Cecilia'yı eski bir koltuk gibi seviyorum, onun içinde hep rahat bir pozisyon bulabiliyorum ve yaylar gün gelip kumaşı deldiğinde bile yeni koltuğun rahatsızlığına katlanmamak için onun üzerinde uzanmaya devam edeceğim" ah inşallah o yaylar senin rahatlığına batar güzel kardeşim... 

Eveeeet atarımı da yaptığıma göre sonraki yazıda buluşmak üzere ayrılayım ben :) Ne yazılar yazdım kimleri kimleri yerin 7. katıyla tanıştırdım ama ramazan münasebetiyle kıracağım kalpleri bir miktar erteliyorum :) 

Şimdi size çok sevdiğim bir şarkıyla veda edeyim. Nina Simone kimbilir ne kadar zaman oldu dinlememişim :)